-
1 فخامة
فَخَامَة1. asaletAnlamı: soyluluk2. itibarAnlamı: saygı3. azametAnlamı: ululuk, büyüklük, görkem, heybet4. saygıAnlamı: hürmet, ihtiram5. şaşaaAnlamı: görkem, gösteriş6. ihtişamAnlamı: büyüklük, gösteriş7. haşmetAnlamı: göz alıcı ve gösterişli olma durumu, görkem8. kibirAnlamı: büyüklük, ululuk9. görkem10. ululukAnlamı: ulu olma durumu11. şatafatAnlamı: süs ve gösteriş -
2 بهجة
بَهْجَة1. kıvançAnlamı: sevinç2. zariflikAnlamı: zarif davranış veya zarif olma durumu, incelik, zarafet3. mürüvvet4. neşeAnlamı: üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç5. şaşaaAnlamı: görkem, gösteriş6. ferahAnlamı: sıkıntısız, sevinçli olma durumu7. hazAnlamı: hoşa giden duygulanma, hoşlanma8. mutlulukAnlamı: ongunluk, saadet9. keyifAnlamı: canlılık, tasasızlık, hoş vakit geçirme10. memnuniyetAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç11. görkem12. memnunlukAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç13. ferahlıkAnlamı: ferah olma durumu14. sevinç15. zevkAnlamı: hoşa giden ve çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu16. şatafatAnlamı: süs ve gösteriş -
3 روعة
رَوْعَة1. haşyetAnlamı: korku, korkma2. zariflikAnlamı: zarif davranış veya zarif olma durumu, incelik, zarafet3. havilAnlamı: hevl, korku4. şaşaaAnlamı: görkem, gösteriş5. pervaAnlamı: çekinme, sakınma, korku6. endişeAnlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku7. korku8. görkem9. ürküntüAnlamı: ürkme duygusu, tevahuş10. ezintiAnlamı: korku veya heyecan sebebiyle duyulan eziklik, sıkıntı11. panikAnlamı: ani dehşet duygusu, büyük korku12. şatafatAnlamı: süs ve gösteriş -
4 flourish
n. sallama, savurma, gösterişli hareket, süs, gösteriş, süslü söz, fanfar [müz.], tören borusu, gelişme————————v. gelişmek, güzelleşmek, büyümek, yıldızı parlamak, abartılı jestler yapmak, savrulmak, dalgalanmak, sallamak, sağlıklı olmak, süslü konuşmak, süslemek, sergilemek, fanfar çalmak* * *1. geliş (v.) 2. gelişme (n.)* * *1. verb1) (to be healthy; to grow well; to thrive: My plants are flourishing.) gelişmek2) (to be successful or active: His business is flourishing.) başarılı olmak3) (to hold or wave something as a show, threat etc: He flourished his sword.) sallamak2. noun1) (an ornamental stroke of the pen in writing: His writing was full of flourishes.) süs2) (an impressive, sweeping movement (with the hand or something held in it): He bowed and made a flourish with his hat.) gösterişli jest3) (an ornamental passage of music: There was a flourish on the trumpets.) fantazî pasaj• -
5 frill
n. fırfır, farbala, volan, manşet, fırfırlı yaka, saçak gibi tüyler, süs, gösteriş————————v. fırfır yapmak, kıvırmak, kırıştırmak, kırışmak* * *kırmalı yaka* * *[fril]1) (a decorative edging to a piece of cloth, made of a strip of cloth gathered along one side and sewn on: She sewed a frill along the bottom of the skirt.) süs, fırfır, farbala2) ((often in plural) something unnecessary added as decoration: the frills of business (= having expensive dinners etc).) gereksiz şeyler•
См. также в других словарях:
ayağında donu yok, fesleğen ister (veya takar) başına — yoksulluğuna bakmayarak süs ve gösteriş yapmak ister anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
cila — is., Ar. cilāˀ 1) Bir şeyi parlatmak için kullanılan kimyasal bileşik 2) Parlaklık 3) mec. Gereksiz süs, gösteriş Birleşik Sözler cila topu cila yağı mum cilası tabanca cilası Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller cila vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
BEVÇ — Azamet, büyüklük, heybet. Gösteriş, ihtişam. * Zinet, süs, debdebe … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
EFREND — f. Debdebe, gösteriş, süs, bezek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
FANTAZİYE — yun. Yalandan gösteriş, boş debdebe. Zâhirî süs ve zinet. Lüzumlu ihtiyaçtan olmayan ve zevk için kullanılan pahalı eşya.(Sefahet ve dalâlette bozulmuş ve İsevi dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehan ile ruh u… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ZUHRUF — Yaldız. Yalancı süs. Gösteriş. Zinet. Altın … Yeni Lügat Türkçe Sözlük